EN
Çocukları en mutlu eden oyuncaklar nedir diye hiç düşündünüz mü?
Ya da bebeklerin görünce en fazla güldüğü oyuncak sizce hangisi?
İstanbul Akvaryum’un çıkışındaki hediyelik eşya dükkânında satılan pelüş foklara, palyaço balıklarına, köpekbalıklarına sarılıp sarılıp bırakan çocukları görünce bunu düşündüm. Kendi çocuklarımın ya da çevremdekilerin oyuncaklarının neredeyse büyük bir kısmını hayvanlar oluşturuyordu. Bu nedenle akvaryuma gideceğimizi duyunca çocukların sevinçten çıldırmalarına şaşırmadım aslında!
İstanbul’un soğuk ve rüzgârlı günlerinde çocuklarla birlikte sizin de eğlenebileceğiniz bir mekân bulmak çok zor. Sanki şehirde her şey yetişkinler için planlanmış. Hafta içi tüm günü okulda geçiren çocukların hafta sonu ebeveynleriyle birlikte eğlenerek vakit geçirmeleri epeyce önemli. Kendi deneyimimden yola çıkarak diyebilirim ki çocuklarla en fazla eğlendiğimiz gezi İstanbul Akvaryum’a yaptığımız geziydi. Ancak bu noktada sizi uyarmak isterim; eğer sabahtan akvaryumu gezip öğleden sonrası için başka bir program planladıysanız, unutun gitsin! Çünkü hem siz hem de çocuklar vaktin nasıl geçtiğini anlayamayacaksınız. Bizim iki kere çıkma denememiz çocuklar tarafından püskürtüldü, aslında bizler de yenilmeye dünden razıydık. Sabah 10.00’da başlayan maceramız akvaryumun ışıkları kapanmadan az önce sona erdi.
İstanbul Akvaryum iki kattan oluşuyor. Girişte alacağınız harita işinizi epeyce kolaylaştırıyor. Harita sayesinde çocuklar hem nerede olduklarını kolayca takip edebiliyor hem de balık besleme saatlerini kaçırmamış oluyor. Ayrıca öğle yemeği ya da dondurma molası verdiğinizde kaldığınız yerden devam etmeyi kolaylaştırıyor.
İstanbul Akvaryum’un Türkiye denizleriyle ilgili olan bölümlendirmesi oldukça önemli. Çocuklar yaşadıkları coğrafyadaki balıkları hem görüyor hem de canlandırmalar sayesinde daha iyi kavrıyor. İlk olarak Karadeniz bölümünden tura başlıyorsunuz, böylece kuzeyden güneye yolculuk ediyormuşcasına bir zaman tüneline giriyorsunuz sanki. Karadeniz’den Marmara’ya ilerlerken İstanbul Boğazı’ndan geçer gibi akvaryum da iki kıyıya ayrılıyor. Zeminin bir bölümü de cam panellerle ayrıldığı için sanki denizin üstünde yürüyormuş gibi oluyorsunuz. Çocukların sadece tezgahlardan aşina oldukları balıkların canlılarıyla karşılaşmaları görülmeye değerdi. Marmara Denizi’nde köpekbalıklarını görünce de epeyce şaşırdılar. Sanıyorum bu birçok İstanbullu için de şaşırtıcı bir bilgi. Marmara’dan sonra Çanakkale Boğazı’ndan geçerek Ege Denizi’ne ulaşıyorsunuz. Ege Denizi bölümünde çocukların ilgisini balıklardan çok Denizlerin Tanrısı Poseidon heykeli çekti. Bu devasa heykel, anı fotoğrafı çektirmek için de çok uygun. Akvaryumun başarılı bulduğum özelliklerinden biri de çocukların sadece balıkları camın arkasından seyretmelerini değil interaktif haritalar, gemiler, canlandırmalar gibi uygulamalarla dokunarak da öğrenmelerini başarıyla hayata geçirmesi oldu. Süveyş Kanalı bölümü bu uygulamanın en başarılı örneklerinden biri. Bu bölüm çocuklar kadar eminim sizin de ilginizi çekecek. İnteraktif maket sayesinde kanalın inşasının tüm aşamalarını takip edebiliyorsunuz. Bölümün bir duvarı Suez Neptune, kanaldan geçen bir tankerle birebir aynı ölçüde. Dokunduğunuzda gemi motorlarının çalışmasıyla oluşan titreşimi hissedebiliyorsunuz. Hepimiz gemiye kulaklarımızı dayayıp motor seslerini dinledik. Doğu Atlantik bölümündeki batık Liberty gemisinin maketi de çocukları koparmakta zorlanacağınız bölümlerden bir tanesi. Bu alanda yer alan paslı borular, kırılmış plakalar ve çalışmayan göstergeler, gıcırdama ve benzeri ses efektleri sayesinde gerçek bir batık gemide geziyormuş gibi hissediyorsunuz. Elbette bu batık çocukların hayal dünyasıyla birleşince bir yandan korsanlar diğer yandan hayalet tayfalar gibi çeşit çeşit varlıklarla ortalık bir anda savaş alanına dönüyor. Tavsiyem akvaryumdaki balıkları seyrederek oyunlarının bitmesini sabırla beklemeniz olacak.